Bir mineralin değerli taş sayılabilmesi için şeffaf, yeterince sert ve nadir olması gerekir. Elmas bu kriterlerin tamamını karşıladığı için tüm değerli taşların başında gelir. Değerli taşlar dünyasındaki özel konumu, elmasın her zaman efsanelere konu olmasının sebebidir.
İlk elmasın ne zaman keşfedildiğini kesin olarak bilemesek de, ilk olarak nerede bulunduğunu, 18. yüzyıla kadar tek tedarik kaynağının Hindistan olduğunu biliyoruz. Elmastan ilk kez M.Ö. 300 yıllarında yaşayan eski bir Hintli siyaset filozofunun yazdığı bir kitapta bahsedilmiştir. Kitapta o dönemde elmas ticaretinin canlı olduğu, hatta elmas işlemlerinde vergi ödenmesi gerektiği belirtiliyor. Elmas kristalinin güzel şekli ve şeffaflığı o zamanlar çok değerliydi. Çok güzel kabul edilen, örneğin tipik mükemmel biçimlendirilmiş oktahedron şekline sahip berrak elmaslar hükümdarlara aitti ve ülkede kaldı. Diğer taşlar ihraç edildi. Peki insanları işlenmemiş ve hiçbir yerde kullanılamayacak bir ürüne, yüksek bir fiyata sahip olmaya ya da satmaya iten şey neydi? Berrak bir elmastan yayılan mistik büyü olmalı. Elmas sadece güzel olduğu için büyüleyici değildi. Değerli taşların en serti olması onu aynı zamanda bir arzu nesnesi haline getirmiştir. Antik Yunan’da uzak bir ülkeden getirilen efsanevi taşlara, “gökten düşen yıldız parçacıkları” gözüyle bakılırdı. Geleneğe göre elmaslar “tanrıların yere düşen gözyaşlarıdır”. Elmasın sertliğini ifade etmek için Yunanlılar ona “yenilmez” anlamına gelen “adamas” adını verdiler. Günümüzdeki “elmas” kelimesi bu terimden türetilmiştir. Elmasın sertliğinin tüm eksenlerde aynı olmadığı 15. yüzyılda keşfedildi. Bu olaya “sertlik anizotropisi” denir.
Bu anizotropi, elmasın belirli yönlerde sertliğinin değişmesini ve böylece kesilebilir olmasını sağlıyor. Kesim, şekli pek de düzgün olmayan ham taşların, muhteşem fasetli elmaslara dönüştürmemize olanak tanır. 1839’da ölen Friedrich Mohs, mineralleri birbiriyle kıyaslayarak, sertliği başarıyla derecelendirebilen ilk kişi oldu. 10 dereceli sertlik sistemini oluşturdu ve en başa elması koydu.
Elmasın ardından da korundum minerali ( yakut, safir ) 9. sırada yer alıyor. 1897’de, belirli miktarda aşındırıcı tüketildiğinde elmasın hacim kaybının ölçüldüğü bir yöntemin uygulanması, etkileyici sonuçlar verdi. Elmas, Mohs sertlik skalasına göre sadece bir seviye daha yüksek olmasına rağmen, korundumdan 140 kat daha serttir. Bu, Mohs sertlik ölçeğinde seviye 1 ile 9 arasındaki toplam farka karşılık gelir. Yani eski Yunanlıların inandıkları aslında doğrudur. Elmas son derece serttir ve aslında doğal olarak oluşan en sert malzemedir.
Modern zamanlarda elmasın tarihiyle ayrılmaz biçimde bağlantılı olan bir isim de Jean-Baptiste Tavernier’dir. Meraklı olduğu kadar cesur da olan bir 17. yüzyıl Fransız tüccarıydı. O, Hindistan’ın elmas yataklarını ziyaret etmek için resmi izin almayı başaran ilk Avrupalıydı. Günlüğünde. Tavernier, 1645’te bir gün Hindistan’da bir tepede durup Goleonda (kuzey Haydarabad) şehri yakınlarındaki jülör madenlerine baktığını yazmıştır. Goleonda değerli taşlarıyla o kadar ünlüydü ki, adı zenginlikle eş anlamlı hale geldi. Tavernier sıcak güneşin altında, gözetmenlerinin gözetiminde elmas kazıp çıkaran her yaştan 60.000 işçiyi görme fırsatı buldu. Tavernier’in seyahat kayıtları tek tek büyük elmasların kapsamlı tanımlarını içerir.
Zamanımızda okuduğumuz birçok elmas efsanesi bu kayıtlardan alınmıştır. Her ne kadar aşağıdaki hikaye Tavernier’in günlüğünden alınmamış olsa da Tavernier bu taşın korkunç hikayesinde merkezi bir rol oynuyor. Mavi Umut (Hope) elması belki de dünyanın en popüler elmasıdır.
Jean-Baptiste Tavernier’in Hindistan’a yaptığı yolculuk sırasında, Hindu tanrısı Rama-Sita’nın heykelindeki göz olan olağanüstü mavi bir elması çaldığı sanılıyor. Daha sonra tanrının öfkelendiği ve taşa lanet yazdığı söylenir. Lanet çok geçmeden etkisini gösterdi. Mavi taşı Kral Louis XIV’e sattıktan kısa bir süre sonra Tavernier yoksulluk ve trajik koşullar altında öldü. Kral önceleri sadece lanetli “mavi taç mücevherini” takıyordu ve sonra çiçek hastalığından öldü. Mavi taş kısa bir süre sonra kraliyet hazinesinden çalındı. 1830’da Londra’da yeniden ortaya çıktı.
Bankacı Henry Thomas Hope (bu elmasın ismi Hope adından geliyor )Umut elmasını çok yüksek bir meblağ karşılığında satın aldı. Hope birkaç yıl sonra öldü. Taş, Doğu Avrupalı bir prense geçti ve o da onu en sevdiği dansçıya hediye etti. Bu hediyeyi verdikten sadece birkaç saat sonra Prens kıskançlık krizine girdi ve dansçıyı vurdu. Yunanlı bir elmas tüccarı Umut elmasını alıp tekrar sattı. Kısa bir süre sonra arabasını uçuruma sürerek kendini, eşini ve çocuklarını öldürdü.
Umut elmasını satın alan kişi ise II. Abdülhamid’di. Bir subay darbesiyle tahttan indirilmesine yalnızca birkaç ay kalmıştı. Amerikalı medya patronu Edward McLean, 1911 yılında elması aldı. Bir yıl sonra Titanik’le son yolculuğuna çıktı. McLean’ın kızı sonunda aşırı dozda uyku hapından öldü. Umut elmasının son sahibi Amerikalı mücevher satıcısı Harry Winston’dı. Taşın eski sahiplerinin kaderini göz önüne alarak elması halka arz etmeye karar verdi. Umut elmasını Washington’daki Smithsonian Enstitüsü’ne hediye olarak sundu. 45,52 karatlık elmas hala bu müzede görülebilir.
Elbette bu tür hikayeler tamamen doğru olmayabilir ama elmasların gizemli cazibesini büyük ölçüde arttırıyorlar. Bu hikayeler aynı zamanda elmasların bu gezegende en iyi araştırılan mineraller haline gelmesine de katkıda bulunmuştur.
Elmasın Oluşum Jeolojisi: Elmas yalnızca tek bir elementten, karbondan oluşur. Ancak elmasın yanı sıra grafit de saf karbonun bir formudur. Pırlantaya eşsiz sertliğini veren şey, birbirine sıkı sıkıya bağlanmış atomik kafesidir. Elmasın kristal yapısı kübik sistemdir.Elmas genellikle oktahedrondur (8 yüzeyli) ve daha az sıklıkla bir küp (6 yüzeyli) veya eşkenar dörtgen (12 yüzeyli) şeklindedir. Elmasın tam olarak kristalleşme süreciyle ilgili birçok teori vardır. Bu teorilerin tümü sentetik elmas üretimine yönelik laboratuvar deneylerine dayanmaktadır. En çok bilinen teori aşağıdaki gibidir. Elmas, erimiş bir kütlede, yani soğutucu sıvı magmada bir kristal olarak oluşur. Bu işlem için başlangıç sıcaklığı yaklaşık 1300 derecedir ve basınç yaklaşık 70.000 atm’dir. Bu tür ortam koşulları yalnızca yer yüzeyinin 130 – 200 kilometre altındaki derinliklerde aktif volkanlarda meydana gelir. Oluşum sürecinin kimyasal denklemi şu şekildedir: 2FeS + CO = 2FeO + S2 + C (Elmas)
Diğer teoriler sıcaklık ve basınç için bir dereceye kadar farklı değerler kullanır. Kimyasal denklem diğer teorilere göre kısmen veya tamamen farklı olabilir.
Erimiş kütlenin kimyasal bileşimi her yerde aynı olmadığından ve çok yavaş kristalleşme süreci sırasında da değişmiş olabileceğinden büyüyen elmasın kimyasında ufak tefek değişiklikler olur. Örneğin karbonların arasına azot atomları girince sarı elmaslar oluştu. Elmastaki farklı renklerin yoğunluğu içerisine giren eser elementlerin miktarına bağlıdır. Ayrıca büyüme koşullarındaki değişkenlik de elmasa etki edecektir; düzensiz, çarpık büyüme formları, ikiz kristaller veya büyümenin aniden sona ermesi vb. Büyüme şekilleri, ikiz katmanlar ve büyüme katmanları şeklindeki yapısal hatalar düzensiz kristalleşmenin kanıtıdır. Nadir durumlarda, daha eski büyümüş elmasların çevresinde yeniden büyüyen elmaslara da rastlıyoruz.
Elmasın oluşumuna ilişkin teorilerin aksine, 130 ila 200 kilometre derinlikteki kayaların, volkanik patlamalar (mağmatik kayaçlar) tarafından püskürtülerek dünya yüzeyine ulaştığı bir gerçektir. Bu nedenle elmasların patlamalar yoluyla yeryüzüne çıktığı kesindir.
Elmas havaya maruz kalmadığında 1200 santigrat derecede yavaş yavaş grafite dönüşür. Dolayısıyla yeryüzüne yükselişinin çok hızlı bir şekilde gerçekleştiğini tahmin edebiliyoruz. Hızlı soğuma ve basınçtaki azalma nedeniyle elmas, grafite dönüşmeden yeryüzüne çıkar.
Dünya tarihi boyunca belirli aralıklarla oluşan şiddetli volkanik patlamalar sonucunda elmaslar yeryüzüne çıktı.
Bugün bildiğimiz en genç volkanik bacaların jeolojik tarihlenmesi yaklaşık 100 milyon yıl öncesine dayanmaktadır. Dünya yüzeyindeki çapları birkaç düzine metre ile en fazla iki kilometre arasında değişiyor. Derinlik arttıkça birkaç metreye kadar daralıyor. Bacaların jeolojik yaşı büyük ölçüde değişiyor.
Elmaslar aslında “kimberlit” adı verilen volkanik kayalarda birikirler. Kimberlit, adını Güney Afrika’nın Kimberley kentinden alıyor. Elmas içeren kimberlitler yalnızca elmaslar ve magma için “taşıyıcı” görevi gördüğünden, kimberlitin elmasların ana kayası olmadığını belirtmekte fayda vardır. Daha ziyade sadece elmasın taşıyıcı kayasıdır. Son olarak şunu söylemek gerekir ki, elmasın oluşması için gerekli koşullar günümüzde artık mevcut değildir.
Volkanik bacaların küresel dağılımının nedeni araştırılırken, orijinal kıta Pangea’nın kurulduğu dönemde büyük yatakların iki merkezde yoğunlaştığı keşfedilmiştir. En çok elmas üreten ülkeler; Zaire. Botsvana, Güney Afrika, Rusya, Namibya ve Angola’dır. Dünya üretiminin yüzde 80’inden fazlasını paylaşıyorlar, ancak elmaslar aynı zamanda Kanada, Brezilya, Bolivya, Guyana, Venezuela, Gine, Sierra Leone, Liberya, Fildişi Sahili, Gana, Tanzanya, Çin, Endonezya, Hindistan ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde de küçük miktarlarda üretiliyor.